* Asıl saklı SILAda.
* İlk kural temiz olmak.
Temizlen, arın, evril ve bekle. Geliyor zaten.
* Sevgi. Herşeyin anahtarı değil mi?
* Cevapların hiçbiri DIŞARIDA DEĞİL.
* En büyük gafleti senin, benim, insan kızı ve evladının,
Aynayı suda, suyu aynada
Gerçek görmesi.
m. e. m
.
Erden sana nazar ola
İçin dışın pür nur ola
Beli kurtulmuştan ola
Şol kişi kim gammaz değil
Yunus Emre
(Sabahattin Eyuboğlu-1971,Cem Yayınevi,sayfa 185)
Erden!
Her göze alınamayan,ve içindeki korku,
Onu görememekten,
Tadamamaktan belki de,
Her istenilen,isteklerin sonsuz güzelliği
Bitişi olmayan gökdelen
Ömrün koca bir boyu,
Ve sadece seks,
Bedenin, bedene bitkisel yaklaşımı yoktur.
Bazılarının korkusu, ve içindeki dengesizlik.
Onu anlayamamaktan,
Görememekten belki de,
Hep istenilen, ulaşmak insan oğlunun karşılığı,
Yüzler yüzlercesine , onlar binlercesine
Ve sonu gelmeyen senaryolar.
Dibi yapılmamış kuyular, neden?
Neden sen dip yapmadın kuyuna,
Çılgınlığın en ağır daniskası ve sen
Onlarca evin dışında, soğukta, otururken
Sokaklar kararır, söner lambalar
Ağlar tüm yoldaşlar
Çıkış kapısı karşında durur.
O zaman uzanmak ona, o an vermek kendini,
Yatağında,
Belki koltuğun, yatak dediğin,
Terli, acımasız, karanlık ve şeytan.
Soğukluğuyla gelir
Şeytan soğuktur.
Sıcaklığı vadeden.
Aynada yüzün şuh sahne, gözbebeklerin
Dişlerin sımsıkı, solgun suratın,
Kefene girmeden önce,
Yakılmak belkide, öyle bir köşede sakinine ne dersin?
Ayna yok, yüzler yok, ses yok.
Soluk tek.O tek.
m. e. m.
Seni yaşamak güzel.
08. 11. 2003 04:43
Ve dönüp baktığında tüm masalar
Bir yemek söyle, hiç yemediğinden,
Bir el salla uyandığın güne, göz kırpmayı unutma
Kahramanlar hep böyle yapmaz mı söz verdiğinde,
Ne kahramanı, .ikeyim gözünden,
.ötünü ne edeyim, hiçbir şeye değmeyen.
Masalara birer ateşli silah verin hemen,
Çekip tetiği; önce korkup ölümü anlatan
Sıksınlar bedenime; bütün bu her şeye son bulan.
Soru?
: Cevap. İp, su, denge, ayna, iyi, kötü, yüce, tek.
Cevap, geç.
Geç ki, dönsün dünya.
m.e.m.
Kadınlar
Tek düşündüğüm şu sıralar.
Küçük ve dik göğüsler
Şeftali gibi kalçalar
Kayısı gibi .mlar ve .mcıklar
Beynimin içinde fırıl fırıllar.
m.e.m.
Hostesler.
Hepsi seksi yaratıklar. Sanırım çocukluğumdan itibaren bana öğretilen
her şeyin içinde bir parça hostes var. Garip ama gerçek. Saçları kısa ve
kızıla boyalı, ince beli olan göğüsleri dik genç kadınlardır hostesler.
Nazik davranırlar ama hep yukardan bakarlar yolculara. Bu yüzden ilk 3
düğmesi açık olmasına rağmen göremezsin göğüslerini. Bu onları daha da
ulaşılmaz kılar, yolcu ufaldıkça ufalır. Çocukluğumda hiç uçağa
binmedim, ama hostesler yine seksi gelirdi. Erekte olmadığım dönemlere
gelince; hostesleri hatırlamıyorum. Bu yolculuk biraz daha değişik geçer
gibi görünüyor, hostesler yine yukardan bakıyor, yine güzeller ve ben
yine göğüslerini göremiyorum ama bu kez onlarla yatmak istiyorum.
Hepsiyle sırayla beraber olduktan sonra, 2 tanesiyle beraber yapmak,
birden fazla kez ağızlarına boşalmak istiyorum. Bunun yetmeyeceği
ortada, sonrasında onları sevişirken seyretmek istiyorum. Daha önce hiç
böyle hissetmemiştim hosteslerle ilgili. Saçları sarı olan hostesler,
uzun ve arkadan toplamışlar, topuz yapanları da var. Hepsi gözlerimin
içine bakıyor, yeşil gözlü hostesler, mavi gözlü hostesler. Kahverengi
olanlar genelde daha seksi oluyor. Hep mavi giyiniyorlar, tek düze.
Bütün hava yolları hostesleri mavi ve tonlarını giyiyor. Bu yazılı
olmayan bir kural mı acaba ? sadece hostesler değil, pilotlar ve erkek
hostesler de mavi giyiyor. Zaman ilerlemiyor, mavi takımların veya
hosteslerin bana hiç yardımı dokunmuyor. Bu yolculuk çok sıkıcı devam
ediyor, ama ben mutlu hissediyorum. Zamanın ilerlemek bilmemesi de bir
avantaj aslında, sonsuz vaktim var daha karaya inmeden önce. Uzaya da bu
yüzden gitmek istiyorum ya, zaman denen şeyden kurtulabilmek için.
Aslında dürüst olursam, sonsuzluğa burada bu devasa tenekenin içinde de
ulaşabiliyormuşum meğer. İnmeden önce düşüneceğim koca bir sonsuzluk ve
kızıl kısa saçlı, mavi mini etekli 2 tane hostes var.
Herkes yerlerine yerleşip kendilerini yolculuğa kaptırdıktan sonra
sarışın genç kadın diğer arkadaşının yanına, uçağın arkasına doğru
yürüdü. Diğer genç olan daha güzeldi ve kızıl saçlıydı. Kendisine bir
soda açan kızıl saçlı, sarışına bir şey isteyip istemediğini sordu,
sarışın tam cevap verecekken, tiz ve yaşlı bir kadın sesi duyuldu, küfür
ediyordu yaşlı kadın. Kızıl saçlı genç kadın sesin olduğu yere doğru
gidecekken sarışın olan kızılın kolundan yakaladı ve “sen sodanı iç, ben
bakıp geliyorum” dedi ve koşar adımlarla uçağın koridorunda ilerlemeye
başladı. Aynı anda diğer taraftan siyah saçlı yeni evli orta yaşlı kadın
sarışın olana yardım etmek için diğer kızılla beraber sese doğru
ilerledi. Küfürbaz yaşlı kadın kolunu sıcak kahvesi ile yakmıştı ve
bütün uçağın rahatını kaçırmasına rağmen bu durumdan hiçte gocunmuş
görünmüyor bağırıp çağırmaya devam ediyordu. Onunla ilgilenen 3 hostes,
kızıl saçlı arkadaşlarını yalnız bıraktıklarının farkında değildi. Ben o
sırada kızılın yanına gittim ve kulağına eğilip, onunla sevişebilmek
için yaşlı kadını yaktığımı söyledim, bu arada rahatça sevişebilecektik.
Kızıl saçlı genç kadının gözleri bir anda kısıldı, sinirlenmişti
besbelli, ama tahrik olduğu her halinden belliydi. O an kolundan tutup
kabine çektim o’nu ve dudaklarına yapıştım. Oldukça güçlü olmasına
rağmen o’nu duvara yasladım bütün gücümle üzerine yaslandım. Karşı
koymasına rağmen birkaç saniye de direnci kırıldı. Bu onun kadar benim
de beklemediğim bir gelişme oldu ve hisseder hissetmez içine girdim. Çok
hızlı, sert ve sessiz bir seks oldu. Sonsuz gibi gelse de bana, sanırım
45 saniye de ikimizde geldik. Gözleri çok güzeldi. Koyu kahve ve çekik.
Göz göze geldiğimizde benden nefret ettiğini anladım, kesin olarak
emindim, ilk defa başına geliyordu ve imkanı olsa beni oracıkta
öldürürdü. Zaten bu nefreti yansıtması uzun sürmedi ve kasıklarıma o
güne kadar almadığım bir darbe almamla kabinden çıkması bir oldu.
Arkasından hemen kapıyı kilitledim ve bir sigara yaktım. Uçak
kabinlerinde sigara içilmez. Ama bu içtiğim en güzel sigara oldu.
Açıkçası ağzımda sigara, aynada kendimi keserken, bir yandan nefret duyuyor,diğer yandan öteki kızılla yapmak istiyorum.
m. e. m
Çok altında o çatının
Alt tarafta gülerek ve üstünde çimenlerin.
Kıkırdar hislerin,
İçten ve eskisi gibi umutlu,
Saf.
Pamuk gibi, iç içe ellerim, ne güzel.
Keyifli misin?
Keyif ne?
Nedir, nasıldır veya nereden?
Çok altında o çatının,
Gözler çarpık, eller karmaşık,
Gözler başka yerde, akıllar karmaşık,
Göğsü çökük, acılar kabarık,
Kimin ve neden,
Veya nereden,
Tam altında o çatının,
Dizler kırık, parmaklar paslanmaz
Solmadan ve son bir kez daha sormadan
Çok az önce,
Yakındım.
Çatının tam altında,
Oyun dediğiniz, kuralları oyunsuz, gözleri ruhsuz ve
Elleri kanlı, kanatları katı ve bir yuvadan uzak
Sizler, kurallar katı,
Ve basit.
Nereye kadar bu çarpık, doyumsuz gözler.
Nereye kadar?
Bütün bu talihsiz olup bitenler,
Deniz ve gökyüzü,
Nereye kadar.
Al bir itiraf;
Ben, SIKILDIM.
Plug-in is out,
Now the trend is, plug the fuck out!
Ben, SIKILDIM.
Çimeni pamuk parmakları, o kıkırdayışı…
Ben, SIKILDIM.
İtiraftı, ve ben bıktım.
Hazır, ready, steady, GO!
m. e. m
Kimin ne yaptığını bilmeden,
Her bir element; su sonra hava
Ateş ve toprak,
Dörde ulaşıyor bütün rakamlar.
Toplama, çıkarma
Dört işlem. Falan fişmekan,
Peki o zaman bir soru;
Neden 3 tane var?
m. e. m
Bir gün tohumlar filiz olur elbet,
Çağır beni.
Üreme zamanı geldiğinde,seni özlediğimizde
İkimizin acısı; BİR.
Ve ben, tamam geliyorum.
En keyifli saniyelerime.
Eyvallah.
m. e. m
Nelerini
verirdin elde etmek için?Doyma duygusunu yaşamak için?Yoksa doyum
denilen şey koca bir yalan mı?Şu duvarın dibini, kirletmek için nelerini
verirdin?Sadece 5 dakikanı alır.Doyum denilen şey nedir ya?Duyguları
neden verdin?
Doyum ve yerçekimi. Tek sebebi bu, bütün çaresizliğin.
m. e. m
KÖPRÜ
Aslında 32.500 yoldan ibaret bile değil,
Güneş doğup ve ayla sahne değiştiren
zamanda yaşamak.
Belki de sadece bir tane, belki bin
Ama dört bölü iki de bir,
Zor ve anlamsız
İnce ve görünmeyen sağlama.
Bazı şeyler sadece anlayana,
Güneşi doğur ve batır, ben hazırım
Susuz ve aç hatta nefessiz.
Yeter ki ayı doğur ve göster
Ay hiç bir zaman doğdu mu ki?
Hayırdır gerçek cevap, yanlış doğru yokken
Düşür beni, yola çıktığım ince sicimden,
İşte;
Hazırım.
Güneşin dünyaya, dünyanın güneşe duygusallığı.
Hazırım.
Ben köprünün yarısını yaktım.
m. e. m
Elmanın teki,
Birini günahkar, birini muhafazakar,
Beni de sahtekar yapmak üzere.
Aklımı kurcalayan ve durmadan,
ayrıca bıkmadan,
Yaşadığım şehrin insanları, gözleri birer birer eksilmiş
Her gece girdiğim, sabahları uyandığım yada,
Terk ettiğim, senaryolar ve fena fahişeler,
Kanatlı, kanatsız ve ince ruhlu cinler,
Hepsi teker teker kurgulanan.
Acının x y z’ si, ona yeni eklenen a b c’ si
Kim sorar soruları, kim bozar beni,
Ekleyip durmadan e f g’ yi.
Seni pis orospu, çık aklımdan, kes kızıl saçlarını
ve kır burnunu, bacaklarını kes, kollarını uzat
Dik göğüslü gelme önüme,
Sarkıt ikili bombaları,
O zaman belki, ancak belki seni acınası orospu,
Gülümserim yüzüne.
Güzelliğin ve orospuluğun dişlerimi kenetleyen,
Saçların ve bacakların bana her gün 31 çektiren,
Yok et hepsini, yok et ki;
Gülümseyim gözlerine.
m. e. m
Yürü kimsenin bilmediği yollardan
ve o araziden geç
Ekinleri sonsuz,
Görme duyusu duygusuz
Gözlere sahip ol
ve o araziden geç
Duy kimsenin duymadıklarını
Ve çal o piyanoyu
Bütün dokunuşları, dokunma duyusu olmayan
Ve çal o piyanoyu
Sev kimsenin sevmediğini
Duyusuz ve duygusuz,
Ve geç o araziden
Ve çal o piyanoyu
Duvarları ağaçları
Ağaçları insandan,
Kanlı veya kansız
Kimsenin kanamadığı
Herkesin yaralandığı.
İç beni.
Beni iç,
Doy, doyumsuzluğa.
m. e. m
Bütün suçlular teker teker kaçtı gitti
Kimden beklenirdi ki, kalması için yalvar
Arkanda koca bir dünya, sözleri kuru
Ama seninkiler yaşlı ve damlalar
Birer birer açar yolları,
Kimse sormaz kimse bilmez zaten
Ne istenilebilir ki, ufak bir sevgi dışında
Sırtını dönmek hep moda
Ademin Havvaya ağlayışları tüm dünyaya yankılandı,
Kimse bilemez gözyaşlarını, kimse çözemez karın ağrılarını
Kimse de gelip sormasın,
Bilinemez, çözülemez sadece yazılı
Kader veya şans denilen, belki de
Sayılı günlerin acımasızlığını
m.e.m
Zorakiye takılan ufak deli karınca
Bağırdı 7 kere, fonksiyonel denkleminde
Zırvalamayı kes be kardeşim bu bir iken
Artık bırakın yemleri, iki idi.
Ağırlığının bilmem kaç katını çekebilen güç
Doğadan mıydı imandan mı?
Kıçımla gülerim dedi traşlı
Elindeki kalemi ekmeğiyle süslerken
Çıkmaz bunun sonu, dur
Dur ki, gelene bırak, gidene bakan.
m. e. m
3
ayrı adam aynı sokakta. 3 kadın onların yanında. 3 ayrı sevgi
aralarında. Birincisi alkollü, ikincisi alkollü, üçüncüsü de yüksekte.
Alkol hep bozmuştur adamı. Ama adam olan bozulmayan mı yoksa???
Teki sadece sataşır, eğer önüne başını gider.
Öteki sataşır ve uzatır. Milleti önce – özellikle sevdiğini – üzer, sonra eğer başını – .ike .ike -, ve eğer başını gider.
Biri kimseye sataşmaz, başını hiç eğmez ve hep dik kalır.
BU OLAY BU
Düşünmeyen adama
En ağırından susuzluk bile değil,
Düşünene; büyük açlık
En hafifinden
Yaşanması gereken.
m. e. m
Dün geceden kalma 4 saatlik uyku,
Radyoda “I love you baby”,
Ya da
Let me love you baby.
Eski şarkıların ritmi kulağımda,
80 lerin daha başı mesela,
Disko devrine 20 ay kala,
Dedim ya, sadece 4 saatlik uyku
Son 48 saatden kalan,
Ve şimdi baktım,
2 saat 35 dakika olmuş,
Eder 50 buçuk saat,
Son 2 buçuğu sana…
Boğazımda astımsal bir gıcık
Ona rağmen, sigara üstüne sigara.
Uyumak istiyorum,
Sana dokunmak, sadece rüyalarımda.
Arkamızda yarım asırlık bir bağ.
Arkamızda…
Seni benden uzak tutacak olan.
Biliyorum, asla “ seni seviyorum “ diyemiyeceğim
Ama alıştım galiba.
Gittiği yere kadar,
Seni seveceğim.
m. e. m. 14. 06. 2002 02.42
4 bacaklı bu sandalye,
Ağaçtan bozma sarı masaya doğru, içine,
Üstünde bir benlik, sandalye, masa, benlik
Hepsi de dört bacaklı,
İnsanoğlu kumdan yapıldı, ve din
Önce elmayı sonra, şeytanı anlattı.
Çamur,
Kum ve ateş. Hepsi içimizde.
Sandalye masa iç içe.
Hayat iç içe.
Hepsinin üstünde kırmızıdan ve canlı,
Oldukça heyecanlı üstelik,
Bir benlik duruyor.
Uzayda hareketsizlik var,
Beynimde 82 tane uzay, bıraksalar,
1282 saat uyurum, benlik duruyor,
Uykularımın üzerinde; sanki ben bir orospuyum,
İyi kalpli kızıl saçlı fahişe,
Ama pezevenk çok ızdıraplı herif, bırakmıyor vajinamı
O’na çok para kazandıracak olan.
Peki o sahip, o pezevenk, vajinanın sahibi,
Hangi uykuların galibi?
m. e. m
Gizli kapılar,
Kolları kapıların fenasından
Dikenli telleri ve gülleri,
Zehirli üstüne, damla damla,
Zamanında belki de çok eskiden
Damlatmış birileri
Oyun diye mi?
Her şey bir oyunsa eğer,
Ulan orospu çocukları, vefasız ibneler
Nerede bu işin defteri?
Kalem bile vermedi bu devlet,
Gün geldi ve ben;
Çaldım kalemleri.
Mükemmellik en dönemeçli yol
Sıçmak veya sıçmamak, şans döngüsü
Ayrıca kader
Bunlar, benim elimde mi?
Silgiyi vermedi bu devlet ve bahsetmedi,
Gün geldi ben; çaldım silgileri
Biliyorum, rahatsızlık verici, üstelik edici
Okuma o zaman, kim zorladı ki seni?
Paylaşmak isteyen yok hiçbirini
Vurdukların dışarıya gidiyorsa
Bunun üstüne ne demeli?
Köle çocuğu, kral varisi
Döner dolaşır sarayına ulaşır.
Bunun tersi mersi yok…
Soru bir; var mı şu işin sonu?
Soru iki; sonu geç,
Bomba gibi patlar başı.
Evvel kelimesi; harbiden bir lugatçıya sormalı
Baştan önce geçerli mi?
Biliyorum günler o zaman zordu
Su ve ekmek bulmak işin en boktan olanı
Nefes almak yoktu.
Yasaklar çepeçevreler bedenimi
6 beton 6 yönünde, 6 yönümde
Bedavalar mutlu eder beni.
Yalnızlık mı doğurdu…
Marangozun el becerisi, ateşlere hüküm etti
Köle olmayanı oynamak en güzel rol olurdu
Bedavaya oynamayanın ..tünü kessinler
Şerefsizim buydu.
Biliyorum 7 kıtaya doğduk
6 milyarın içine savrulduk,
ama soruyorum işte,
Ya tekse?
Zaman tersine döndü be adam
Yok mu yanında güzelce s…bileceğim bir .m?
Sakın yalnız kalma
Söz benden sana, ben yalnız bırakmam.
İkiye bir elma yeter,
Kahkahaların sonu yok,
Bunların hepsi zamanla geçer.
m.e.m
CAPTAIN
Bütün gemileri bu iğrenç filonun
Saçma sapan bir rotayı takip ederken
En öndeki geminin acınası kaptanı ben,
Korkuyorum.
Ve bilmiyorum, bu yol nerde biter?
Bütün bu gemiler ve içinde ben,
Nereye gider?
m. e. m
Sükut halinde bulunma durumu: SESSİZLİK. Acaba ruh-i sükut (yani ruhani
sessizlik) huzur mudur? Çocuklar (en yaramazları bile) bazen camdan
dışarı bakakalırlar. Saatlerce huzuru mu görür acaba o çocuk?Yoksa
dünyayı mı tanımaktadır. Belki de ilk defa martıların beraber uçarken
oluşturdukları o eşsiz kombinasyonun farkına varır. O kombinasyonda
Tanrıyı mı ararlar kine? Ne bilsin ufacık çocuk Tanrı’yı? Soyut ve somut
kavram oturmamıştır kine. Çocukta peki, somut denen olgu mu vardır
doğuştan, yoksa soyut mu?
a) Somut var diyelim;
O zaman “Δ” şeklindeki kutucuğu neden “□” şeklindeki sokete sokmaya çalışır?
b) Soyut var diyelim;
Bunu çözmek nasıl? Ölümü anlar mı çocuk? Ben niye 5 yaşımdan tek tük
duygular ve güçlü sahneler dışında hissetmiyorum bir şeyler.
Soyut olduğunu kanıtlayamadım kendime. Ama olmadığını da kanıt buyurmak imkansız. Çocuk psikolojisi okumak lazım.
Bugün okuduğum bir haber var. 4 aylık bebe rüyasında ana rahminde
olduğunu görüyor ve ölüyor, bu ne demektir? Bilinçaltının gücü değil mi?
Soyuta bir adım daha yakın.
→ Çocuk olmak lazım, çocuk
O .iktiğimin dünyasından kopuş-u aleme
Bir değil daha fazla adım atmak için.
Çocukluk birkaç bozuk paradan ibaret olsa gerek
Parlayan çıtır çıtır banknot bebeliğin yerinde
Yoksa bebek olmak mı lazım yeniden?
Düşünceli, düşünceli,
Belki de, ibret olur büyüklere yada
Kendini büyük sanan hödüklere.
Büyümüş hödük olmuş, haysiyetsiz mahlukatlar
Küçülüp de cebe girmek yerine.
Nedense, babam, dedem, amcam, dayım
Yaşlandıkça küçüldü bütün sefil ruhlar
Doğa alınca hepsini,
Birer bebe olacaklar.
Eee, eee, eee, eee, pış, pış, pış, pış.
Okusun da büyüsün oğlum,
Tıpış tıpış yürüsün oğlum
Sonra da motoru yaksın
Doğanın mıdır nedir?
Belki de Tanrı, Allah, Kadir-i Mutlağın ta kendisidir
Müziğine bak be…
Harbiden de “O” nun çok güçlü bir müziği var. Notalar bile yetmiyor güftesine. Keşke besteci olsaydım mı acaba?
ACABA?
ABC
m.erden matay
Dondum senden ayrı
Buz kesildi parmaklarım
Bir anda, birer birer.
Sensizlik, çok soğuk bebeğim,
Ne olur hemen gel.
seni seviyorum
m.erden matay
APRİLES
Yarın kutular yapılıp,
Kablo döşenecek.
Enfeksiyonlar bırakır mı hiç?
Erken kalk, geç yat, az ye, hiç yeme,
İç.
Mektepten atılan İbrahim’ in sol pabucu,
Eskidendi falaka, değiştirdiler raconu,
Sen hiç takma,
İki nokta ve bir doğru.
Bekle de gör, kim kime, duma dum.
m.erden matay
Bu çoktan parçalı yapboz,
Yapılamayıp, bozulmaktan eskidi.
Her anı bozuldu, birileri geldi,
Beni de kandırdı, o saçma ERDEN,
Her şeyin içine etti.
1 değil, 1000 değil,
Çok acımasız ve aptal, hep sonu getirdi.
Ve şimdi sen,
Bana yapbozu gösterip,
Yapıp bozmadan tablo çizmeyi öğretip,
O hayallerdeki bahçede huzuru yaşayabileceğimi gösterip,
BANA,KENDİNİ,SEVGİYİ,BEDENİNİ
ASLINDA ERDENİ verdin.
Ben yine bozdum, her zamanki gibi,
Ama son bir ŞANS VARDIR DEĞİL Mİ?
Sana sarılmam, öpmem, koklamam, sokulmam,
Açılmam, ağlamam, Bağırmam, Küsmem, üzülmem
İçin.
Vardır değil mi Tanrım?
Oysaki sen değil miydin,
O’nu sev diyen?
m.erden matay
SKULL
Olmak istediğim;
Dipsiz kuyuya düşen kar tanesi,
Bak,
Nasıl da eridi gitti.
Bir bok olamadan bitti.
Ama bir derbi yönetipte,g… kalkan i… hakemlerin ligi
Full dolmuş, insanlar benim gibi
Sarıyla kızdırıp,
Kırmızıyı gö.e iliştiren i…ler gibi yada;
Sahayı terk edenler,
Üzülüp birer birer gitti.
Ve yüce bilgiç, Shakespere’in dediğinin son yarısı gibi,
NAT TU Bİ.
m.erden matay
GECE YAZDIM BUNU
Uzun,üzüyor.
Uyutmuyor,korkuyorum.
Yokluğun,açlık.
Uyutmuyor,ölüyorum.
Uzun ve yavaş,yoruyor.
Bir türlü bitmiyor,ben;
Bitiremiyorum.
Belki de son kanat çırpışıdır,
Bu susamış ve bir türlü sıçamamış ve
Ayakları birer ateşten zincirle beynine yamanmış
Küçük,hüzün,
Ve üzgün,
Korkudan kararmış,
Gözleri yuvalarından fışkırmış bu güvercinin.
Belki de son kanat çırpışları,belki de
İlk ama acılı tecavüzü hatırlatan.
Öncesini atlatan ve sonrasında hatırlamayan birer bakış belki de
Artık olmuyor çünkü;
Uzun ve yavaş,resmin gözlerimi okşuyor,ruhun;
Uzak ve uzak ama
En iyisinden sıcak evet;
Ruhun;çok ama çok
Özletiyor ve belki mışıl mışıl uyuyor
m.erden matay
21.
yirmi birinci sayfada
yetmiş küsürlük kitabın,
otuzuncuya giren bir pasajından
yok aslında pasaj değil
kapı galiba,kapı,kapı.
eğilip alnından öpüyorsa sarhoş mazbut deli,
yoldan geçen taksinin o bir saniyelik bekçisi
Öptü işte.
Sayfa 31,21’e yapışmış.
Su kullanarak okumak lazım hepsini.
m.erden matay
Bazen,
Hayat dediğin su ise,
berraktır.
Bir gün bulanınca ,sor o soruyu kendine…
Bazen
Nefes alırsan,akciğer dediğin iki al.
Ferahtır,
tıkanınca yeniden sor…
Bazen,
o gün geldiğinde
soracağın zaman içinde
süresi uzundur cevabın,yorar.
Sonra birisi geldi,
Güneş battı,gece oldu.
Gece güzel miydi?
Acaba soru bu mudur?
m.erden matay
Unutkanlık,sorumsuzluk,eski günler diz boyu
Ne yapmalı?Bulmak lazım bir çıkış yolu.
Beynimi saran bu sarıdan bulut,
İçime işledi sanki,ve
o kadar sinsi ki;
Bütün olup bitenler sanki birer hayaldi.
Soru cevap denklemi,en başından oluşturdu evreni.
Sen böyle ağır ağır girerken,
Benlik ve bensizlik,iki grup,iki çete.
Temizlediler bedenimi.
Denizden balık tutup,gönderirlerse aileme,
ne bok yer acaba ebeveynler?
Darmadağın bu vazo,
Bu çok renkli ve ateşli
İçi paradoks-mozaik,
Hegel’in,tez-antitez ve sentez üçgeninde
Bir tez,bir antitez ve bir sentez gibi.
m.erden matay
Her an, saniye,
Büyütüyor anne misali,
Elinde bebeği, memesi dudaklarında
Dönüp bakamazsın geçmişine.
Durmadan büyüyor,
Sevgin, aşkın, özlemin.
ve korkuların.
Anlayabilir misin?
Sesimden beni çözebilir misin?
Gözlerimden görüp, bu acılı ruha
Sıkıca sarılabilir misin?
(Yoksa pas vermeden geçip gidecek misin?)
m.erden matay
SAÇMA
ne kadar anlayabilir bu dünya?
ne kadar tanıyabilir,
ya insanları,bu sefil ruhlar,
kendilerinden hiçbir farkı olmayan bu sefili
ne kadar görebilir?
Hiç.
Kimse anlayamaz beni, ne o, ne bir başkası,
belki sen.
Şüphenin içinden ikincisi.
Anahtarı tutuşturdular elime, benim harbiden günahım yok,
Kelaynak gibi bıraktılar öylece,
Ben ne anlarım sevmekten, sevilmekten,
Ne sevildim, ne sevdim önceden.
Ağırlığı kollarıma ağır,
Omuzlarıma dar, gücü benden öte, gözleri karmaşa.
Çözümü arama diyen bir fısıltı,
Nehrin kıyısında bir alaca vakti vızır vızır
Topuğunu ısıran kanatlı böcek misali.
Çözümü arama.
Peki ya ne demeli, acıya?
Yok mu bu işin bir huzuru?
Sakın deme bana bir gün şaşırıp da,
Asıl saklı sılada,
O yüzden sen çözümü ara.
En büyük gafleti senin, benim, insan kızı ve evladının,
Aynayı suda, suyu aynada
Gerçek görmesi.
m.erden matay
Her
gece yanına gelip bir öpücük konduruyorum yanağına, gözlerini
kapattığında ne kadarda çıkıyor ortaya tatarlığın. Nefesini alıp
verirken titremesi dudağının. Uyurken yumuşar ten. Seninki öyle bir
yumuşak ki,uyuyan güzele has.
Her gece yanına gelip bir öpücük konduruveriyorum yanağına, sonra
süzülüveriyorum yanına.Vücudunun kıvrımları bu kadar mı hoş, nazik?
Vücudun hala kız, hala bakirelere has. Yuvarlağı kalçanın, elimi çekiyor
üstüne. Bu kadar mı sıcak tenin? olamaz.
Her gece süzülüveriyorum yanına bebeğim, ruhun bu kadar mı saf, bu kadar
mı güçlü, annelere has. Bedenin bu kadar mı sıcak, bu kadar mı sen, bu
kadar mı ben?
Benim, bu sevgim sadece sana özgü. Yok bir eşi, benzeri, yakını, uzağı.
Bu kadar mı özelsin ha?
Bu kadar mı?
m. erden matay
1492
de Hindistan’a giderken kaybolan,salak beceriksiz bir kaptan
ispanyolları ve ingilizleri gaza getirmeseydi; devasa kültürel bir
çağda, ruhsal dinginliğimizin tepesinde huzurlu, ütopik bir dünyada
yaşıyor olabilirdik.
Colomb’dan, ispanyollardan, anglosaksonlardan ve onların oluşturduğu yapay ırk amerikanları pek sevdiğimi söyleyemem.
m.e.m
?
Kapıyı açıp defettiğinde cinleri
Odan, hücren
Bu rengi değişmez dört duvar
Ellerini açıp seslendiğinde
Ve sen ki
Yüzyılların yükü omuzlarında
Ve sadece ufak bir uçuk hayal
Darmadağın, cam kırıkları suça birer ufak adım
Yürümek öğretildiği
Gibi mi sorarım?
Sıfırın altında, donma dünyası
Donuk hayaller, donmuş resimler
soğuk seferlerde ve birer gemide
uzaklaşmanın verdiği sefil rüyası
Ve uyan.
Geçsin,geçirmiş zaman
Saniyesi bile koyar
Dakika yerine, saat kocaman boktan bir masal.
Ve uyan.
Acılar içinde, soru işaretinde.
m. erden matay
Çocuğundan uzak kalan kahır dolu kadın,
Saçlarını dağıttı ve de sonra
Damarları çatlayana dek bağırdı,
Sokaktan geçen,babasını tanımamış
Anasını kilise duvarına bantlamış kel adam,
Kulağını kabarttı,
Bu pis duvar dipleri çöp dolu,
Ağacın dibi izmarit çimen,
Gökyüzü bulutsuz ve buna rağmen dünya
Asit yağmurlu.
Kabarttı,küpeli ve kepçe kulağını
Sadece kendi gayrı resmi dünyası,
Zaten alabildiğince karanlıktı,bu kel adam
ona rağmen kabarttı,
İçler acısı ölümsüz ruhlar bile artık
Yalvarırken o’na,ölümü ver diye
Bu kabartma bir boka yaramadı.
Kahır kraliçesi,ölümün prensine döndüğünde,
Bu bitmez aşk,uzaklığına hasret ve
kimsesizliğin piri,yavaş yavaş ağladı.
Zor ve uçuk değil
Sadece kimsesiz,sadece O’na zor,kepçe ve kahrılı
O yine de kulağını kabarttı.
m.erden matay
Teoriler
ne olursa olsun,bir bekleyiş var.Fikirlerin çoğu yenilmeye mahkum.Pek
az gerçek var,belki de hiç yok.Belki de gerçek diye bir şey
yok.Değişmeyen tek şey bekleyiş.
Artık bekliyorum.Kavuşmayı,aynı zamanda yüzleşmeyi.O’na kavuştuğum
zamanki hislerim şimdiden dürtüyor beynimi.Bakıyorum ama
göremiyorum.Belki de tam tersi.
Görmek ama bakamamak.
Hissetmek ama dokunamamak.
O’nun iznini bekliyorum.O’na kavuşabilmek için.Diğerleri deli diyebilir bana.Ama hissedebiliyorum.
Bu gözle görülür,kulakla duyulur bir şey değil.
Her cisim de onu hissetmek.Her dokunuşta.
Ama görememek.Görmek.Görememek.
Hayatın ritmi.
İlk kural temiz olmak.Temizlen,arın,evril ve bekle.Geliyor zaten.
m.erden matay
Eğer gerçekten seviyorsan,neler yapabilirsin?
Bunun cevabı ölüm değil.Ölüm son harekettir.Uğruna beyin çatlatmadıktan sonra ölmek neye yarar ki…..
Savaşmak lazım.Sonuna kadar.Savaşın son sahnesindeki ölüm gerçektir.Olması gerektiği gibi.
Savaşarak beklemek neden?
Sadece beklemek mi?Bu aptallık olurdu.Aptal olmamak lazım.’’1’’den ‘’10’’a kadar saymadan,’’11’’e gelinmez.
Adım atmak o yüzden,en büyük hareket!
Oturup kıç büyütmek ve pislenmek….
İşte bu en büyük hakaret.
Her adım sonrası alınan,bir nefes
Hissetmek bu.
Sana bağlanmak,seni daha çok istemek.
Bu zaten seni gerçekten sevmek.Artık anlıyorum ve öğreniyorum yavaş yavaş.Seni sevmek nedir,nasıldır.
Sevgi. Her şeyin anahtarı değil mi?
Her nefeste senin için arınıyorum.Seni gece gibi bekliyorum.Sabah olacak.
m.erden matay
Bu kadar istemek ilk defa
O canavarı bu kadar hissetmek;
İçinde
Nefesinde,damarlarında.
Yıkımı,cinayeti ne kadar da hak ediyor
İnsanlar ve dünya.
Bunu bu kadar anlamak.
Sonuna kadar çek hepsini
İlk defa bu kadar ağır
İnsanlara aşkım diye anlattığının;bir dönem.
Bu kadar hafif gelmesi.
Dumana bağlı bu ciğerler,eskidi.
Dumana böylesine;eskidendi.
4 kat dibe inip yerin;
Patlayarak,bütün katmanları;
Patlatarak,
Ve,
Paramparça olmak,bütün hislerinle
Hepsi durağan.
Zamanı terse alıp
Tekrar tekrar yaşamak;
İlk nefesi,ilk adımı,ilk lafını
Ve sevişleri.
Dokunmak ve koklamak
Görmek ve tatmak.
Duymak.
Bakırdan değil kalbim,veya çelikten
Öyle olsa belki duymuştum.
Geçmiştim telleri,direkler arası.
Ama duymak.
Kulağımı ıslatırken dudakların.
Saat 05.05’te
Uzaktaki 5 harfli ülkeye
5 saniyede uçtu.
Duymak.
Görmek.
Tatmak.
Dokunmak ve koklamak.
Duyularım seninle uçtu senin yanına.
Ben buradayım ama.
Kahredeyim,kahrolası ve
Kahrolmuş.
Ama uzak.
Sen burdasın.
Ve yatağın dış tarafındasın.
Öyle uyumazmıydın be sevgili.
Ve ben;
Seni koklamazmıydım.
Ay kıskanırdı beni,
O benim en büyük düşmanımdı.
Ve kıskanır daha O,
O yüzden bebeğim,sen;
Hiç merak etme.
O bile bilmez bu kokuyu,
Kuşağın altından geçseydi.
Biliyorum,yakın.
Biliyorum,ve bu gece iç tarafta uyuyorum.
Yanımda sen ve kokun.
Ve tenin.
Ve bedenin.
Ve ben.
Gride yoksun benim için,
Ben siyah,ben beyaz
Gride yokum ben zaten.
Ve sen siyah
Ve yine sen beyaz
Dışardayız bu gece.
Her gece dışarıdayım.
Senin yanında,ve
Kokunla.
Bakırdan değil kalbim,çelik hiç.
Dört odasında,dört sen.
Be sevgili,be kadın..
5 i de seninle ve,
Kokunla.
Ama ben burdayım,içeride.
Senin yanında.
Ve iç tarafta.
m.erden matay
Çıplak dolandım ortalıkta
Denizi seyrettim bugün
İnsanlar etrafta
Seni aradım, bulamadım.
Küfür ettiler bana
Gözlerimin içine baka baka
zerre umrumda değil ne düşündükleri
söyleyecek sözleri
zaten yalan
Doğduğum gün yalan
Bütün bunlar yaşadıklarım
Hepsi dolan
Zaten uzak.
Yaradanı gördüm bugün
Uzattım ellerimi
Eğildim, kaldırdım gözlerimi
Ne istediğimi sormadı bana
Sadece baktı,
Neden der gibi…
Cevap da beklemedi
Sadece bir şans dedim
Yeni bir şans
Herşey silbaştan
Bütün bu deniz
Bu akşam gel yeniden
Yıldızlar geceleri konuşur
Göz kırpar belki de
Çekerler bizi bu dünyadan
Sonra en baştan
Sen ve ben
Ne yalan söyliyeyim
Ne Tanrı umurumda
Ne cennet ne de cehennem
Önce yanlız kalır
sonra çoğalırdık
Ama hepsi yalan
Birden kapattı gözlerini
ve dedi ki :
GİYİN !
……… ibadetini
Hayallerini
Sözlerini
Sevgini
Bir paylaşamadın içini
Hepsi baharla birlikte iklim değiştirdi.
Yine yalnızım, yine soğuk
Kavrulurken bedenim
Donan kalbim
Yakındır kocaman bir kaya tam göğsümün ortasında
Ne kadar acı
Bu karanlık, bu gözyaşı
Çiğ çiğ elmacığımda
Oysaki ne güzel yemiştik elmayı
M. Erden MATAY
HAziran 2005
Bütün bu müzik, mumlar
Hepsi benim için
Son tören ağlamamalı
Gülerek gitmek varken
Mahkum oldum bu dört duvara
Tek bir gülücük bile istemeden
Yürüyorum sana darağacına giderken
Bir sigara belki de
Bir nefes yada
Senin dudaklarından çekilen
Markası hiç önemli değil
Sen kokan izmaritten
M. Erden MATAY
Haziran 2005
bu sabah bacaklarının arasında uyandım
neden bırakmadın beni?
oysa ki öyle bir garip, bir düşük, densizce bedenimde
sana bakmıştım uyumadan önce
neden bırakmadın beni burnum akarken
o uzanamadığım egon gülümsedi aniden
sana hiç göstermediğim-gene de senin cimciklediğin-bensellik
çevriminde,belki herhangi bir düşüşte ve kimselerinde göremediği bu
yalnızlığımın içine ettin gene
bu sabah içine uyandım
beni yine bırakmadın
M.ERDEN MATAY
KIRMIZI TIR
Güneş beynime işlemiş, hava kaç derece hiçbir fikrim yok. Çok sıcak, ta
kafamın tepesinde, saçlarımın dibi sırılsıklam olmuş, yavaş yavaş enseme
doğru ilerliyor terler. Kürek kemiklerimin arasından .ıçıma kadar
süzülüyor. Enseme bir sinek konuyor ama Afrikalı çocuklar gibi olmuşum,
elimi uzatmıyorum.
Bir an zencilerin teri nasıl kokar, ona kafa yoruyorum.
Yanımdan siyah bir araba son hızla geçip gidiyor, arkasından da bir
otobüs. Karşıdan gelen araba selektör yapıyor ama umrumda değil, kafamı
kaldırmıyorum.
Güneş beynime vuruyor.
İsa’yı düşünüyorum. Çarmıha gerildiğinde nasıl da pişmiştir, yazık…
Ardından gene zencilere dönüyorum, hiç güneşlenirler mi ?
Tabi ki İsa zenciydi.
Muhammed de öyle.
Musa ?
Sonunda yolun kenarına, bir yaşın üzerine oturuyorum. Kendimi seçiyorum
burada, kömür gibi yanan bir taşı içime almış, ..tümü dinlendiriyorum.
Kozlamak diye bir kelime geliyor aklıma.
Anlamı nedir ?
Bir araba daha geçiyor süratle, ben arabaya bakmam bile. Herhangi bir
arabayla işim yok, beklediğim aslında bir tır. Bu .iktiğimin şehrini, bu
sıcakta ancak bir tırın içinde terk edebilirim.
Bu şehir bunu hak ediyor, sıcak beynimi .ikerken… Aslında o tırın bir klimasının olup olmaması bile önemli değil.
Ama tır falan geçtiği yok, zaman kaybediyorum. Güneye doğru ilerlemeliyim ve zaman kaybediyorum.
Zaman kaybediyorum.
Ben kalkarım oturduğum yerden ve yürümeye başlarım.
Bazıları kendimden ne istediğimi sorar. Bunun benimle yada başka birileriyle alakası yok. Hiçbir bağlantısı yok.
Herşey zamanla ilintili derim.
Bazen zamanı yok saydığımızı sanır, yanılırız. Asıl olan zamandır, biz onu yok saydığımızı sanırız.
O gerçek olandır, yok sayan zaman, sanan biziz.
Derim ki “o yüzden, benim işim zamanla, onu yok sayamam” ve eklerim “hem yaptıklarımda hiçbir anlam mantık yoktur”.
Yürüdükçe .aşaklarım terliyor, .ötümde çıkan bir sivilce durmadan donuma sürtünüyor, kaşınıyorum.
.iktiğimin şehrinin çıkışı çöl gibi.
Böyle geçen bir buçuk saatin sonunda yorulur ve uyumak isterim. Keşke
şuralarda göldede zula bir yer bulsam, .tuzbir çeker uyurdum.
Ama çölde yürümekten başka yapabileceğim birşey yok.
Kendi kendime sorarım neden illa ki bir tır istiyorum. Başka herhangi bir araçta beni güneye hızlıca götürebilir.
Cevap veririm, eğer bir tırla inersem güneye, çok basit, bir tırla inmiş olacağım. İstediğim bir tırla güneye yol almak.
Ve yeni birşey daha eklerim isteğime, bu tır kırmızı olmalı.
Kesinlikle yeşil bir tıra binmeyeceğim. Mavi de olmayacak.
Kırmızı bir tır geçecek birazdan ve beni de alıp devam edecek yoluna.
Yürümeye devam ederim belki 2 belki 3 saat ve suyum biter.
Ve yere düşer, bayılırım. Güneş çoktan batmıştır.
M.ERDEN MATAY
Gökyüzüne
bakmayı hep sevdim, herkes sever. Küçükken büyükbabam saatlerce
seyrederdi gökyüzünü, belki de neler olup bittiğini merak eder dururdu.
Bir dilek tutardı içinden ve milyonlarca parlak ışıktan bir tanesinin
parlaması yeterdi O’na. Mutluluğun habercisiydi bir tane kayan yıldız.
Ben o’nun yanında oturur beklerdim. Dilek tutar kafamı arkama yaslar ve
öylece bakardım gökyüzüne. Hiç yakalayamazdım o kayan yıldızı. Bu benim
moralimi bozmaz ama canımı sıkardı. Onun yerine yıldızların denize
yansımasına dalar giderdim. Deniz ışıl ışıl olurdu, bazen gider
yüzerdik, ailecek ve arkadaşlarımla. Bazen de öylece oturur balkonda,
dedemin bana masal anlatmasına verirdim kendimi.
Şimdi bakıyorum gökyüzüne, bir aşağıya bakıyorum gökyüzünden, bir
yukarıya. Aşağısı ufacık kara parçaları, birer desen, insanları
seçemiyorum, imkanı da yok zaten. Yukarısı yıldız dolu, çok uzakta birer
ufak hayal adacıkları. Bir yanıp bir sönüyor. Bu beni zorluyor, çıkmak
istiyorum bu gezegenden, terk etmek istiyorum bu gezegeni. Uzayı
istiyorum ve zamanı düşünüyorum. Onca zaman kaybettiğime inanırdım daha
gençken. Şimdi farklı düşünüyorum, aldığım her nefes, 1 önceki nefesimin
varlığını, 1 sonrakinin şansını vurguluyor. Şanslı hissediyorum burada
otururken. Zaman bana çok şey verdi, ben ona kendimi veriyorum her
nefeste. Ne kadar hızlı aktığını düşünüyorum, uzay boşluğunda nasıl
akardı merak ediyorum. Daha da yavaş, hiçbir yere çekildiğim yok orada,
bağlayıcı etken dünya devre dışı kalıyor, dünyadaki kurallar birer birer
eriyor. Sanırım uzayda sonsuza kadar uyuyabilirim, yada uyanık
kalabilirim. Tek önemli olan ne yapmak istediğim. İstediğim her şeyi
yapabilirim uzayda, neresi olduğu hiç önemli değil, sonsuzlukta bir
merkez yoktur, varsa eğer merkez;düşüncedir.
Kendimle konuşuyorum, zamanı devre dışı bırakışım, unutmayı
kolaylaştırıyor. Hoşuma gidiyor çünkü unutuyorum. Unutmak zaman almıyor
uzayda. Burada tanımadığım insanların arasında, ufacık pencereden
aşağısını seyrediyorum. 10 km aşağıda milyonlarca insan var, hepsinin
yapacak işleri var, insanoğlu hep bulur bir şeyler. Onlar benim farkımda
bile değil, uçağın motor sesini bile duymuyorlar. Ben duymuyorken onlar
nasıl duyabilirler zaten, merak ediyorum. Ama her yer ve bütün insanlar
aynı tepeden bakınca. Kocaman bir karmaşa, aslında çok ilginç. Oturup
dinle insanları teker teker, hepsine hak verirsin, ne olursa olsun
ufacık dünyalarında insana mantıklı gelebilir, herkesin her şey için bir
sebebi vardır ne de olsa. Ama 20 ufacık dünyayı yan yana koyup anlamaya
çalışırsan tökezlersin, bildiğin her şey yıkılır, teoremlerin
paramparça olur. Kum gibi kayıp gider mantık parmaklarının arasından.
Galiba benim sorunum da bu insanlarla ilgili, hep yukarıdan bakıyorum
yaptıklarına, birer birey olarak ele almaktansa, insan olduğunu
düşünüyorum, hep bir şeylerin peşinde, kendi dünyasında insanoğlu. O
yüzden anlamlandıramıyorum bu kargaşayı. Bu beni benden soğutuyor bazen.
Boşluğun içine nedensiz yere atılmış yaratıklarız ve kurgu yeteneğimizi
bir neden bulmak için harcıyoruz. Her geçen saniye, her nefeste.
Sonsuza kadar, zaman insanoğlunun günlüğü, bu günlük hiç bitmeyecek.
Yeni başlayan bir yolculuk bir süre sonra sona erecek, bu uçaktan
ineceğim, dalacağım kargaşanın içine ama bu benim onlardan farklı
olduğum gerçeğini değiştirmeyecek. Herkes her şeye yukarıdan bakıyor,
ama aslında gerçek olan her şeyin herkese aşağıdan bakması.
Dünya normlarına göre, tam üç saat sonra karaya ayak basacağım. 15
milyon insan, içinde tanıdıklarım, benden habersiz hayatlarına devam
edecekler ve ben onlara geldiğimi haber vermeyeceğim.
Belki de işin tek güzel yanı bu. İşin zor tarafı hiç uyuyamayacak olmam.
Yüz kadar insanla iç içe iken bunun imkanı yok sanırım. Bu uçağın
içinde yanımda yaşlı kadın ve önümde bir türlü susmak bilmeyen 2 çocuk
varken uykum gelmeyecek düşüncesi eskiden olsa belki yorardı ama
zorluktan başka bir katkısı yok bana.
m. erden matay
Erden sana nazar ola
İçin dışın pür nur ola
Beli kurtulmuştan ola
Şol kişi kim gammaz değil
Yunus Emre
(Sabahattin Eyuboğlu-1971,Cem Yayınevi,sayfa 185)
ERDENİN NOTLARINDAN……..
” ” Kal ” diyorum; yamacında;
Bir yüzü bana kararırken dünyanın
şafak söküyor senin yanında…
Yenilme ve düşürme sen yüzünü kahrın inzivasına…”
* Sermayen aşık değil aşk olsun…
” Varsılllıklardaki yoksullukların,ağrılı yalnızlıkların, tutmamak için
verilen sözlerin, terk edilmek üzere sevilen kızların kenti… 24 saatlik dostluklar,
ego masturbasyonları ve hep hüzün taşıyan vapurlar…
O vapurlara ben binmedim, binmedim, Binseydim
Batardılar…”
– Herkesin bir kenti vardır…Bir insanı sevmek gibidir bir kenti sevmek;
tanınmayan insan, gidilmeyen kent sevilebilirmi?-
” O kent kadar üşüyordu ellerin; ellerimi sana verdim; al dedim;
eti benim, ılıklığı senin sevgilim…”
” Yüzüme bir yer açtın sende; önce kokunu ezberledim, sonra susuşlarını, duruşlarını bir bir …
Yürüdük o kentin bütün rüzgarlarına, bütün mezarlarına, ağrılarına, puştluklarına karşı…Ne
iri bir aşktım ;gözlerin nereye ben oraya kadar aşk! gözlerin nereye ben oraya kadar aşk!
gözlerin o kentte senin ; Büyük o kent ve BÜYÜK AŞK “
-İNSANLAR KÜÇÜLDÜKÇE ÖLÜM BÜYÜYOR
*” Ormanların tarihini aslanlar deil, avcılar;
tarihi haklılar deil, galipler yazar…”
“Ve hayat, karşılaştığımız fırtınalarla değil,
Gemiyi limana getirip getirmediğimizle ilgilenir!”
(XENTİUS M. Ö. IX y.y )
*”Uygarlık ve barbarlık kardeştir”
-HAVEL-
– Oysa, insanı büyüten yalnızlıkmıdır?-
” Dışarıda dostluğun puştluğun kolunda gülümsemesi…”
-Öldü insan hiçbir kitaba yakışmadan –
* ” Burada yıllar küfürle uğurlanır
ben büyürüm içimdeki haylaz çocuk uslanır…
sahnede bir ben, bir kurtlar, bir klasik dans
kalır…”
– Yazılırken
ayrılık
kentin küskün ağaçlarına
Burada yatıyorum; Bir aşkla öldüm
bir AŞKA öldüm
Aşktım ben, ÖLDÜM!
Dağa ve aşka gömüldüm…-
” Gerilen hayat, turuncu laleler ve ıssız insanlık, artık
sıcak sözcüklerden utanacak kadar üşüyor! Günler yeni günlere
yenilgiler saçıyor…Bu yüzden ellerim durmadan uzaklara kaçıyor,
gözlerim hep dağlara bakıyor! Ben kentlerde rehin iken firar ellerim!
Ellerim 3-5 nöbetinde bir askerle kanyak çekiyor, gözlerim yorgun bir
gerillayla ufka bakıyor…Aklımda gelinimin uzak ve sıcak gözleri, havada kar,
gökyüzü aydınlığında bir çingene cüreti; yollarda aç köpekler, çatılarda ürkek
kuşlar üşüyor…
BÜTÜN YASLI HAYATLAR İÇİN İÇİMDEN ANSIZIN
BİR SONBAHAR GEÇİYOR….”
*”Sende bir zaman duyarsın
Bir gün taze mezar kazılır
Ardında bir dağınık gazel ile, kül ile,
Bir yerlerde bir ölü ERDEN KALIR…”
*******
*”SEVGİLİM İYİ İNSAN, TUTUNCA ELLERİNDEN,
ÖMRÜMÜN İÇİNDEN AKMAK GELİYOR….”
*Sessizlik sensizliği ezbere bilir,
Sensizlik herşeyi bilir.”
_BEN AFRİKADA KANAT ÇIRPAN BİR KELEBEĞİN
KUZEY AMERİKADA YARATTIĞI KASIRGAYI İSTİYORUM!
BEN KAOS İSTİYORUM!-
Yine kendimi kilitledim.
Yine..
Açılmıyor.
Geçmiyor, geçmeyecek.
Herkes bana veriyor kilidi.
Ben kilitçi miyim?
Ben neyim?
Beni dinliyor musun,
Evet, ezberledim, biliyorum
Duyuyorsun !
Beni dinle.
Dinlemezsen her yol bir y.rak versin eline.
Çatırdar yapraklar
İğne batar tenine
Dudakların bir şiirde
Kilit olur tamamlı
Kitliyeveririm Erden’ e en d.şş.klısına.
m. e. m.